Mahşer
Haşir, dağınık olan şeyleri toplayıp bir araya getirmektir. Mahşer ise, bunların toplandığı yerdir. Allah Teâlâ, Sûrun ikinci üfürülmesinden sonra bütün canlıları diriltip bir geniş meydanda toplar. Bu toplananlar birbirine karışırlar.
İnsanlar, cinler, şeytanlar ve türlü hayvanlar iç içedirler. Çünkü Allah Teâlâ, bir süre için hayvanları da diriltir. (Geçti) Bu konuda şöyle buyurulmuştur:
"Biz hiç birini ihmal etmeksizin hepsini haşrettik. (Ondan sonra) saflar hâlinde Rablerine arz edildiler. (Rableri onlara şöyle hitap etti:) 'Sizi ilk sefer yarattığımız gibi, (ikinci bir yaratmayla) bize geri geldiniz. Fakat siz (ey inkârcılar!), sizinle böyle buluşacağımıza inanmamıştınız.’ Kitap (ortaya) konuldu. Mücrimlerin ondaki yazılardan nasıl korktuklarını görmelisin. Onlar şöyle diyeceklerdir: 'Vay hâlimize! Bu kitap nasıl bir şeydir ki, küçük büyük hiçbir ameli bırakmamış, saymıştır.’ Bunlar, yaptıklarını hazır bulurlar. Rabbin kimseye zulmetmez." (Kehf, 47-49)
"(İnkârcı) insan, 'Ben öldükten sonra bir daha diri olarak (mezardan) çıkarılacağım ha!’ der. Bu insan, hatırlamıyor mu ki, daha önce de hiçbir şey değilken biz onu yaratıp (ortaya çıkardık)? Rabbine yemin olsun, biz inkârcıları da (onlara inkâr fikrini telkin eden) şeytanları da haşredeceğiz (diriltip mahşerde toplayacağız)." (Meryem, 66-68)
"Allah kime hidâyet verirse o hidâyet bulur; kimi hidayetten mahrum bırakırsa, artık başkalarının ona hidayet kazandırdığını göremezsin. Biz hidayetsizleri kıyâmet gününde yüzleri üzerinde kör, dilsiz ve sağır olarak haşredeceğiz. Yerleri de cehennemdir. Cehennem yavaşladıkça, biz onlar için yakıcılığını arttırırız. Bu onların cezasıdır. Çünkü, âyetlerimizi inkâr ettiler ve (ahiretin varlığında da şüphe ederek) 'Biz kemik ve toprak hâline geldikten sonra, sahi yeniden diriltilecek miyiz?’ dediler. Bunlar görmediler mi ki, gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah, onları (kendi kemik ve topraklarından) tekrar yaratmaya kadirdir? Üstelik O, bu diriliş için kesin olan bir vade tayin etmiştir. Fakat zâlimler, inkârda inad ve ısrar ederler." (İsrâ, 97-99), "O gün hayvanlar ve canavarlar da haşredileceklerdir." (Tekvir, 5)
Haşir meydanı dümdüz bir yerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Sana, (haşir yerinde) dağların olup olmadığını soruyorlar. De ki: Allah dağları toz hâline getirip savurur. O, haşir yerini dümdüz ve örtüsüz hâle getirir. Onun için, sen orada ne bir tümsek, ne bir çukur göremezsin. O gün, insanlar çağırıcı (olan İsrafil'in sesine) uyar ve gecikmeden (mezarlarından çıkıp) bu yere gelirler. Bu yerde sesler Allah’ın heybetiyle kısılmıştır. Onun için sen (bu en büyük kalabalıkla) sadece fısıltılar duyabilirsin." (Tâhâ, 105-108)
Haşir yeri dümdüz ve ağaçsız olduğu için kimsenin bir deliğe girip kendisini gizlemesi veya bir gölgeye sığınıp dinlenmesi mümkün değildir. (O gün sadece sadaka gibi iyi amellerin gölgesi vardır.)
Haşir meydanı dünyadaki bir yer değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"O gün yer başka bir yerle, gökler de başka göklerle değiştirilecektir. (Böyle değiştirilmiş bir âlemde) bütün canlılar bir ve kahredici olan Allah’ın önüne çıkacaklardır. O gün, mücrimleri zincirlere vurulmuş bir hâlde göreceksin. İç gömlekleri katrandandır. Yüzlerine de ateş püskürtülür. Allah o gün herkesi yaptığıyla cezalandıracaktır. O, hesabı çabuk görendir. Bu Kur’ân, insanlara bir duyurudur. Ta ki, Allah’ın bir olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri akıllarını başlarına alsınlar." (İbrahim, 48-52)
Allah Rasûlü (sa) da şöyle demiştir:
"İnsanlar haşir yerine üç hâlde gelirler. Bir kısmı binitli olarak, bir kısmı yaya olarak, bir kısmı da yüz üstü sürünerek gelir." (Buharî, Müslim, Tirmizî) Allah Teâlâ o gün inkârcılara ve arsız günahkârlara acımaz. Onun için, onları kabir yerlerinden haşir yerine kadar yüz üstü sürükler, haşir yerinde de bu şekilde dolaştırır. Kendilerini ayakta tutacak kadar amelleri olanlar, yaya olarak gelir ve yaya olarak kalırlar. Amelde ileri olanlar ise, hem gelirken, hem de mahşerde binitli olurlar.
Mahşerin insanları hayret ve şaşkınlık içinde bırakacak hâlleri çoktur. Bunlar, takva ehli için zevkli sürprizler, fısk ve günah ehli için ise dehşet ve korku sahneleridir.
Mahşer Teri
Mahşerde olabilen en büyük izdiham vardır. Burada yüz milyarlarca nefesler birbirine karışıp ciğerleri ısıtırlar. Güneş, herkesin ameline göre yakın bir mesafeden üstüne hararet ve ateş yağdırır. Korku ve heyecan had safhadadır. Sıkıntı, telâş, yorgunluk sınırsızdır. Utanmak, mahcubiyet, pişmanlık cehennem gibidir. Belirsizlik, çaresizlik, ağrı ve sızılar çıldırtacak boyuttadır. Bütün bu olumsuzlukların etkisi altında kalan insanların tepkisi, bolca ve çokça ter dökmekten ibarettir. Vücudlar ter çeşmesi hâline gelir, kılcal damarlardan ve cilt gözeneklerinden ter boşanır. Bu sıcak, kirli ve pis kokulu terler göl hâline gelir ve amellerine göre insanların gırtlaklarına kadar yükselir. Allah Rasûlü (sa) şöyle buyurmuştur:
"Mahkeme faslı başladığı zaman, kötü insanların (korku ve sıkıntıdan) çıkardığı terler, onların kulak memelerine kadar çıkar." (Muttefekun aleyh)
Kıyâmet gününde az terleyenler ise, dünyada iken ibadette, hac ve cihatta, müslümanların ihtiyaçları için dolaşmakta, emr-i maruf ve nehy-i münker görevini ifâ etmekte terleyenlerdir.
Mahşer Gününün Uzunluğu
Mahşer günü çok uzun bir gündür. Onun uzunluğu, hesabı görülecek insanların çokluğundan dolayı değildir. Çünkü "Allah Teâlâ, hesapları çabuk görendir." (İbrahim, 51) "Onun kudretine nisbetle bütün insanları yaratmak bir tek insanı yaratmak gibidir, bütün insanları haşretmek bir tek insanı haşretmek gibidir ve bütün insanları sorgulamak bir tek insanı sorgulamak gibidir." (Lokman, 28) O günün uzunluğu, müstahak olanların mahşer yerinde azap çekmeleri içindir. Kur'ân-ı Kerim'de bu günün uzunluğu bin ve elli bin sene olarak gösterilmiştir. (Secde, 5; Meâric, 4) Ebedî bir âlemin giriş kapısı olan kıyâmet gününün uzunluğu da ona uygundur.
Allah Rasûlü (sa) şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ, yarattıklarını bir savaşçının oklarını torbasında topladığı gibi, haşir yerinde toplar ve elli bin sene bekletir." (Taberânî)
Ancak, bu uzunluk herkes için aynı değildir. Allah Rasûlü (sa) şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ, hesap gününü bazı kulları için iki namaz arasındaki süre kadar kısaltır." (Ebu Ya'lâ, Beyhakî)
İnsanların çoğu bu upuzun günde aç ve susuzdurlar. Hasan el-Basrî (ra) şöyle demiştir: "Düşünebiliyor musunuz? İnsanlar elli bin sene süren o günde hep ayakta kalırlar, hiçbir şey yemez ve hiçbir şey içmezler. Sıcaktan boyun telleri kopar, susuzluktan ciğerleri, açlıktan da mideleri parçalanır." Ondan sonra da cehenneme atılıp kendilerine kaynar su ve zakkum verilir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Onlara kaynar su içirilir. Bu da barsaklarını parçalar." (Muhammed, 15), "Onlar kızgın bir ateşe atılırlar. Kendilerine sıcaktan kaynayan bir çeşmeden su içirilir. Onlara yiyecek olarak da yalnızca kuru diken verilir." (Gâşiye, 4-6)
"Bunlar (inkâr ve şüphe ile) şöyle derlerdi: 'Biz ölüp toprak ve kemik hâline geldikten sonra diriltileceğiz, öyle mi? Bizden önce ölmüş babalarımız (ve dedelerimiz) de?’ De ki: Öncekiler de, sonrakiler de belirlenmiş bir günde toplanacaklardır. Sonra siz ey sapık inkârcılar! Zakkum ağacından yiyeceksiniz ve (açlığınızın şiddetinden dolayı) onunla midelerinizi dolduracaksınız. Bunun üzerine de kaynar su içeceksiniz. Hem de uzun süre susuz kalmış develer gibi." (Vakıa, 47-56)
Ey kendine akıllı diyen insan! Ancak dakikalar süren keyif ve heveslere uymanın veya hiçbir zevk ve lezzeti bulunmayan küfür ve inkârın sonucu olarak binlerce senelik bir günde ve onun arkasında cehennemde dehşetli azap ve işkenceler çekmektense, sabır gücüyle nefsini zaptedip bu azap ve işkencelerden kurtulmak daha akıllı bir tercih değil midir? Buna akıllı bir tercih demek de sözün gelişidir. Çünkü, bu yegâne akıl yoludur. Onun için Allah Teâlâ, nefis ve heveslerine uyup kendilerini mahkûm durumuna düşürenlere "sefihler" ve "akılsızlar" demiştir.
Mahşer günündeki azabın şiddetini anlamak için şu âyetleri okuyup mânaları üzerinde tefekkür etmek yeterlidir:
"Ey insanlar! Rabbinizden korkun ve O'na karşı takva hâlinde olun. Kıyâmet gününün sarsıntısı dehşetli bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, emziren anne kucağındaki bebeğini atar, gebe olan kadın düşük doğurur ve sen insanları sarhoş zannedersin. Fakat onlar sarhoş değildirler. Ancak Allah’ın azabı (akılları bozacak derecede) şiddetlidir." (Hac, 1-2)
"Allah'a karşı takva gözetmezseniz, çocukları bile ihtiyarlatan bir günün (azap ve sıkıntılarından) kendinizi nasıl korursunuz?" (Müzzemmil, 17)
"O gün (takvasız yaşamış) kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. Çünkü o gün herkesin derdi ve telâşı başını aşmış durumdadır. O gün bazı yüzler aydınlık, güleç ve sevinçlidirler. Bazı yüzlerin ise, üzerlerinde keder bulutu ve ümitsizlik karanlığı vardır." (Abese, 23-41), "O gün (günahkâr olan) kişi, en yakın akrabasını (aramadığı gibi, yüz yüze gelseler de hâlini) sormaz. Daha ötesi, günahkâr kişi çocuklarını, eşini, kardeşini ve yeryüzündeki bütün sevdiklerini verip kendi canını kurtarmak ister. Fakat onun bu isteği de gerçekleşmez." (Meâric, 10-14)
"Allah’ın zâlimlerden habersiz olduğunu zannetme! O bunları (n hesap ve azabını) mahşer gününe ertelemiştir. O gün bunların gözleri korku ve dehşetten dolayı (fal taşı gibi) açılır. Bunlar, göz kapaklarını indirmekten korkarlar. Başlarını dik tutup bir taraftan gelecek azabı gözetleyip dururlar. Kalpleri (de korku ile) göğüs boşluğuna yükselir." (İbrahim, 42)
Allah Rasûlü (sa): "İnsanlar, başları açık, yalın ayak ve çıplak olarak haşredilirler." buyurmuş ve bir sahâbinin, "Aman ya Rasûlullah! Biz birbirimizin avretine de mi bakacağız?!" deyince de, "Hayır! Allah'a yemin ederim, o dehşetli günde kimsenin kimseye bakacak hâli yoktur." demiştir. (Muttefekun aleyh)
Kur'ân-ı Kerim'de mahşer günü için yüzden fazla isim ve sıfat kullanılmıştır. Bu isim ve sıfatlar o günün değişik azap ve sıkıntılarını ifade ederler. Bunlardan birkaç tanesi şöyledir: "Hasret günü", "Pişmanlık günü", "Sarsılmak günü", "Çarpılmak günü", "Felâket günü", "Titreme günü", "Büyük musibet günü", "Ayrılık günü", "Kısas günü", "Kaçış günü", "Rüsvalık günü", "Zorluk günü", "Şaşkınlık günü", "Hüzün günü", "Ter günü", "Azap günü", "Fakirlik günü", "Aldanış günü", "Birbirini geçme günü."