GÜLCEMAAT DİYARINA HOŞGELDİNİZ
   
  Yeni islami Portaliniz
  NEFSİ MUTMAİNNE.4 BASAMAK.
 

Dördüncü nefis mertebesi nefs-i mutmainnedir. Altı güzel sıfatı vardır:
1.Amel,
2. Tevekkül,
3. Açlık,
4. Riyazet,
5. İbâdet,
6. Tefekkür.
Bunlar, sıfat-ı kâmiledirler, yâni olgunluk alâmetidirler.
Bu altı huy sayesinde insanoğlu orta bir kemâle erişmiş olur ki, rahat ve sükûneti ancak bu nefs-i mutmainneye eriştikten sonra bulabilir.
Bundan evvelki lâflar hep boşadır; duvara atılan top gibi geri gelir, aksi tesir yapar. Onun için tasavvuf ilmine ehemmiyet verip gösterdiği yol üzerinde yürümeye çalışmak ve gayretli olmak elbette her müslümana hem farz, hem sünnet, hem de borçtur.
Cenâb-ı Peygamber’in davet ettiği cihad-ı ekber hangi cihaddır? Düşmanla muharebeye cihad-ı asgar (küçük harp) buyurdular. Çünkü düşmanla mücadele pek mühim değil, herkes elbirliği ile düğün bayram yaparak gider. Fakat nefisle mücâhede yalnız başına olduğu için elbette pek kolay değildir. Bu yüzdendir ki, nefisle cihada cihad-ı ekber diye ad verilmiştir.
İşte bu cihadda muvaffakiyet insanı süflî mertebe olan emmârelikten ulvî mertebe olan mutmainneliğe ulaştırır ki, rahat, huzur ancak bu mertebede bulunur.
İnsan maddeten çok zengin olabilir, fakat hakikî rahat ve huzuru kat’iyyen bulamaz, paraların hesabı daima onu rahatsız eder. Amma mutmainnelikte olan zenginlik ise böyle değildir. Maddî zenginliğin varlığı ile yokluğu indinde müsavi olur ve o paraları hemen Hak yolunda harcamaya bakar; gönlünde servetinin zerre kadar tesiri kalmaz. Zira nefs-i mutmainne sahibinin gönlü zikrullah ile dolu olduğundan, oraya başka bir nesne koymaya imkân olmaz. Bu ise öyle lâflarla ezberlenmiş tasavvuf sözlerini tekerlemekle kat’iyyen olacak bir iş değildir. Bu bir haldir ki, onu Allah Teàlâ Hazretleri ancak sevdiği kullarına ihsan eder. Öyle günahlarla mülevves kişilere elbette nasip olmaz. Bugün, bu günahlardan kendini koruyabilen bahtiyarlara doğrusu gıpta olunur.
Eğer sen hayatında rahat ve huzur istiyorsan, nefs-i emmâre, levvâme ve mülhimenin elinden yakayı kurtarmaya bak.
Nefs-i mutmainnenin birinci alâmeti "bilgisiyle ameldir".  Yâni ilmi de vardır, ameli de vardır. Bizim gibi değillerdir. Nefs-i mülhimede ilim var, fakat amel olmadığı için makbul sayılmamıştır, bu sebeple de nefse huzur ve rahat gelmemiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hazretleri de, “Ya Rabbi, fâide vermeyen ilimden sana sığınırım” buyurmamış mı idi?
Bugün ilim var, çeneler kuvvetli, edebiyat, fesahat, belagat istediğin kadar bol; lâkin ne yazık ki, ameller çok az!!!
Bu ilmiyle amel mes’elesi o kadar basit bir şey zannedilmesin. Zira çok mühimdir. İlmin içerisinde o kadar amel vardır ki, onları tamamiyle yapmaya ancak kâmil insanlar muvaffak olabilir.
Zira farzlar, vâcibler, sünnetler, bir de müstehablar vardır ki, hepsi birbirinden üstün ve âlâdır. Farzlar terk olunamadığı gibi, ehl-i hakikat ne sünnetleri ve ne de müstehabları terk edebilir. Sünnet ve müstehablar, onların indinde farzlar gibidir. Meselâ, gece namazları sünnet olmakla beraber kat’iyyen terk etmedikleri gibi, sabah namazından sonra işrâk vaktine kadar ve ikindi namazından sonra da akşam namazı vaktine kadar olan vakitleri kat’iyyen zâyi etmezler. Hele akşamdan sonra evvâbîn namazını pek çok kılarlar ve rekâtlarda uzun sûreler okurlar, hem okur, hem de ağlarlar. Biner rekât kılanların sayısı çok olmakla beraber, Cüneyd-i Bağdadî rahmetullahi aleyh, erbâb-ı ticaretten olduğu halde, dört yüz ve bazen de altı yüz rekât namaz kılmadan dükkânını bile açmazmış.
Bu fazla ibâdetler ki, sahibi bundan mes’ul değildir. Fakat rızâ-yı İlâhiye’yi elde etmenin en güzel yolunun, ibâdetlere son derece ehemmiyet verip durmadan, yorulmadan ve bıkmadan devam etmekle olacağını iyi bildikleri için böyle yaparlardı. İbâdetlere bu kadar haris olmakla beraber yemek ve giyim hususunda ve ev işlerinde de hemen hemen Cenâb-ı Peygamber’i ve onun ashabını taklid edip, bid’atlerden son derece sakınırlardı. Zira ilmiyle amelin iktizası böyledir.
Dünyaya ve dünya ziynetlerine meyl-i muhabbetle bu dostluk hem hakikî olmaz, hem de devam etmez. Sakallarında ve bıyıklarında tam sünnet-i seniyye üzere hareket ederler. Süse ve ziynete hiçbir zaman rağbet etmezler. Hanımlarına da Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem gibi yardımcı olurlar idi. Rasûlüllah Efendimiz’in yapmadığı bir şeyi yapmak, onlar için mümkün değildir. Çünkü hedefleri hep Hak Teàlâ’nın rızasını kazanmaktır. Bunun da tabiî, Rasûlüllah Efendimiz’e tam bir mütabeatla hâsıl olacağında zerre kadar şüphe yoktur. Onun için onlar, amellerinde daima Rasûlüllah’ı hedef tutarlar ve izinden hiç ayrılmamaya çalışırlardı. Zamanımızda sakalsız, hattâ bıyıksız, öğlenlere kadar da leş gibi uyuyup, sonra da kürsülerde süslü püslü kılıkları ile arz-ı endam eyleyenlerin sözleri hiç tesirli olur mu? Bir de parmaklarındaki parlak yüzükleri, boyunlarındaki kıravatları ile edebiyat taslayanların lâf ebesi misali konuşmaları ne kadar güzel olursa olsun boştur, yere atılan lâstik top gibi hemen geri döner. Sahibi söyleyeceğim diye yorulur, terler, cemaatin de kulağına bir şey girmez.
Bunun için yegâne çare, Allah Teàlâ’nın bütün emirlerine itaat ve bütün yasaklardan, sırf Allah1 sevgisi ve Allah korkusundan ve onun rızâ-yı şerifini kazanabilmek maksat ve gayesiyle, hem de ihlâs ile kaçabilmektir. Bu nimetin üstüne başka nimet tasavvur olunamaz. Bak bütün peygamberlerin yollarına ve büyük müctehidlerin ve evliyaların yollarına... Onların izlerinden, yollarından gitmeye çalış,!
Binâenaleyh, nefs-i mutmainne sahibinin ilk önce dinini iyi bilip ona göre hareket etmesi ve bütün farz, vâcib ve sünnetler üzerinde titizlikle durması, sonra da yasaklardan, bid’atlerden, hıristiyan âdât ve an’anesinden de son derece kaçınması gerekir. Hattâ giyim-kuşamda ve yemek yemede sünnet-i seniyyeden kat’iyyen ayrılmamak şarttır. Bundan sonra bütün işlerde Hakk’a tevekkül edip bel bağlamadır.
.Evliyaların büyükleri ne güzel insan nümûnesidir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin huyunu ve âdet-i seniyyelerini tamamıyla taklid etmiş olduklarından, doğrusu bunlardan ve bunların sohbetlerinden ve hattâ bunların yüzlerini görmekten bile insanlar öyle feyz ve bereket alırlar ki, bunu senelerce çalışsalar elde etmelerine imkân olamaz. Öyleyse sen de böyle birisini bulursan, hemen sohbetine devam eyle. Sakın kendini beğenen şarlatanlara kapılma, uyanık ol. Kimseyi de incitme. Herkese hüsn-i zan edip. âdâb-ı muaşerete riâyet eyle. Büyüklere hürmet ve saygıyı, küçüklere de şefkat ve merhameti elden bırakma.

 
  Bugün 37 ziyaretçi (71 klik) kişi burdaydı! gullerinefendisi1.tr.gg  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol