Koca evrende bir nokta kadar bile zor yer tutan, kâinat haritasında bulunduğu yer dahi belli olmayan dünyamızda milyonlarca tür canlılar mevcut ve yaşıyor.
Yerin üstünde, altında, karada, denizde, havada dünyanın her bir köşesinde canlı varlık bulmak ve görmek mümkün.
Okyanusların binlerce metre derinliklerinde canlılara rastladığımız gibi, bir metre kazdığımızda yer altında da değişik tipte ve türde canlı organizmalara rastlayabiliyoruz. Hatta bir çöplükte o kadar mikroorganizmalar var ki, saymakla bitmez ve tükenmez.
Küçük dünyamız, insanından hayvanına, balığından solucanına ve tek hücreli canlılara varıncaya kadar hayat ve ruh sahibi varlıklarla doludur ki, haddi hesabı yoktur.
Dünyada insandan ve hayvanlardan başka Kur’ân’ın da bildirdiği ve anlattığı gibi, varlıklarını kabul ettiğimiz, fakat gözle görme imkânımız olmayan cinler ve “ruhani” olarak isimlendirilen diğer canlı türleri ve ruh sahibi varlıklar da bulunuyor.
Dünya gibi küçük bir gezegende bu hayat şartlarına göre canlı türleri ve ruhani varlıklar bulunur da, dünyadan milyonlarca büyüklükteki yıldızlarda, gök cisimlerinde, o ışık huzmesi nurlu âlemlerde oraların şartlarına göre yaşayan varlıkların olmaması mümkün müdür? Vardır ve bulunuyor.
Bizim görmememiz onların olmamasına delil olamaz. Bizim bilmememiz onların olmadıklarını göstermez. Çünkü her şey bizim bilgimiz dahilinde değildir, olamaz da.
Bediüzzaman’ın Sözler’de meleklerin varlığını ispat eden bölümde dile getirdiği gibi, Cenab-ı Hak nurdan, ateşten, ışıktan, zulmetten, havadan, sesten, kokudan, kelimelerden ve elektrik gibi seyyal ve latif maddelerden hayat ve ruh sahibi varlıklar yaratmış ve yaratıyor. Bunlar evrenin her köşesinde bulunuyor.
Dünyamız nasıl insan, hayvan, cin ve meleklerle dolu ise, diğer âlemler ve evren de başta melekler olmak üzere insan ve havyan dışında varlıklarla doludur. O varlıkların insan gibi maddi olarak suya, ekmeğe ve oksijene ihtiyaçları yoktur. Onların gıdası bünyelerine ve yaratılış maddelerine göre tespit edilmiş ve veriliyor.
Bir can ve ruh taşımasına, nefsi, aklı ve duyguları olmasına rağmen nasıl ki, cinler bizim yiyip içtiğimiz gibi yiyip içmiyorlar, hayat tarzları ve şartları bize benzemiyorsa, diğer yıldızlardaki ve gök cisimlerindeki varlıklar da insana ve cinlere benzemez. Oraların hayat şartları farklı olduğu gibi, orada yaşayan varlıklar ve canlılar da ona göre farklıdır.
Yüzlerce ayette semâdan ve semâvattan söz edilir, onların yaratılışına dikkat çekilir, Allah’ın yerin ve semâların Rabbi olduğu gerçeği dile getirilir. Demek ki, kâinatta, evrende ve bu koca âlemde meleksiz ve ruhanisiz bir yer yoktur.
Nasıl melekleri ve cinleri görmediğimiz halde varlıklarını kabul ediyor, inanıyorsak, diğer yıldızlarda ve galaksilerde yaşayan ve o âlemlerin hayat şartlarına göre yaşayan varlıkların var oluşlarını kabul ederiz.
Mehmet paksu
|