O bir sahâbî!
SA' LEBE,
Ay yüzlü güzelin genç ümmeti.
O bir sahâbî!
'Anam babam sana feda olsun! ' diyecek kadar samîmi.
O bir sahâbî!
Gül kokulu sevgiliye yoldaş, Kâinatın Efendisi’ne tâbî..
O bir sahâbî!
Genç yaşta mü’min, îmanda kemâl sahibi.
O bir sahâbî!
Her dem nefsine karşı, savaşın yılmaz mücâhidi.
Öyle bir savaş ki; düşman amansız, mücâhede çetin, mücadele hummalı idi.
Bir gün bir ihtiyacı için Allah’ın sevgilisi O’nu çarşıya göndermişti. Kalbinde Allah Rasûlüne hizmet etmenin sevinci, kutlu Medine sokaklarında adım adım ilerledi. Tam Ensar’dan bir zatın kapısı önünden geçiyordu ki; Ensar’dan bir hanımı banyo halinde görüverdi. Ne varki gözlerini hemencecik geri çeviremedi. O’na bakmıştı... Bu bakış içine büyük bir korku salmıştı. Bu korku ile koşarak hızla oradan uzaklaştı.
- Ne yaparım şimdi ben? dedi kendi kendine. Ne yaparım? Ya Allah Rasulü’ne vahiyle bildirilirse? Nasıl bakarım Efendi (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ’in aydan aydınlık yüzüne?
Karmakarışık duygularla koştu Sa’lebe (Radıyallahu Anh.) ... Nereye gittiğini bilmeden koştu... Koştu... Koştu...
Sığındı Mekke ile Medine arasında bir dağın kuytu yerine. Korku, dehşet ve şaşkınlık içindeydi Sa’lebe...
Bir nazarla yıkılmıştı... Bir nazardı O (Radıyallahu Anh) ’ı vuran yerden yere... Uygunsuz bir bakış sadece... Günler birbirini kovaladı. Sa’lebe tam kırk gün dağlarda konakladı. Onca genişliğine rağmen yeryüzü çok ama çok dardı. Geceyi bölen feryadı dağlarda yankılandı:
'Keşke rûhumu ruhlar içinde, cesedimi cesetler içinde kaybettirseydin de hüküm vermek için beni ortada bırakmasaydın.'
Geceler tâ subh olunca inletir bu dert beni.
Derdimin içinde dermânımdır Allah Hû diyen.
Sabahlara kadar inleten bir derde mübtelâydı Sa’lebe. Sığınacak bir tek sığınak; hâlini arzedecek bir tek Cenâb-ı Hakk vardı.
Bu âni gidiş birden yokoluş Kâinâtın Efendisi’ni endişeye sevketti. Çünkü O (Aleyhisselatu Vesselam) ümmetine karşı son derece müşfikti. Kırk gün boyunca Sa’lebe(Radıyallahu Anh) ’ı arattı. Bu âni kayboluş yüreğini kanattı. Hâlinden şikâyet eden kadına cevap veren yüce kudret, Sa’lebe’ye de rahmet nazarıyla baktı. Cebrâil (Aleyhisselam) ’ı göndererek Rasûlün’ü rahatlattı. Cebrâil (Aleyhisselam):
- Yâ Muhammed (Aleyhiiselatu Vesselam) ! Rabbin sana selam ediyor ve diyor ki; 'Ümmetinden bir adam şu dağın içinde bana sığınıyor.' dedi.
Vahyin aydınlığında handân eyle yâr beni
Hükmün ile dîdâr-ı cemîline sar beni
Mecnûn ürpertisiyle tevbe eşiğindeyim
Âyetin de lütfundur; incitmez nazar beni
Madem utanıyorum kem yüzümle gelmeye
Secde ile tenimden yıkasa sular beni.
Hz. Ömer ile Selman (Radıyallahu Anhum) düştüler yola. Mekke ile Medine arasında, mekik dokudular adeta. Bir çobana rastladılar uzun bir arayıştan sonra.
- Bir genç arıyoruz günlerdir kayıp bir genç. Rastladın mı hiç bu dağda, bayırda ya da bu civarda böyle bir civana?
- Sanırım siz şu Cehennem’den Kaçan Adam’ı arıyorsunuz? dedi çoban gülümseyerek. Ve devam etti; O her gece yarısı ellerini başına koyar, dağa doğru koşar; 'Keşke ruhumu ruhlar içinde, cesedimi cesetler içinde kaybettirseydin de hüküm vermek için beni ortada bırakmasaydın.' diye bağırır.
Gece yarısına kadar bekledi Hz. Ömer ile Hz. Selman (Radıyallahu Anhum) .. Doğru tahmin etmişti çoban. Bu genç Sa’lebe (Radıyallahu Anh) ’dan başkası değildi. Ömer (Radıyallahu Anh) Sa’lebe (Radıyallahu Anh) ’ı görünce sevinçle koştu O’nu kucakladı, bağrına bastı. Genç, yaşlı gözlerle titreyerek Ömer (Radıyallahu Anh) ’a baktı:
- Yâ Ömer (Radıyallahu Anh) ! Rasulullah ( Aleyhiiselatu Vesselam )günahımı biliyor mu? diye sordu.
- Bilmiyorum, dedi Ömer (Radıyallahu Anh) . Bilmiyorum. Ancak dün yine seni andı ve bulup huzuruna getirmemiz için bizi sana yolladı.
Genç çaresiz bu emre uyarak Medine’ye doğru yol aldı. Yine de içinde yenemediği bir korku, ifadesi zor bir mahcubiyyet vardı.
- Ya Ömer (Radıyallahu Anh) ! Ne olur! Ne olur beni huzura birden çıkarmayın. Rasulullah ( Aleyhisselatu Vesselam ) namazda iken huzuruna varmak istiyorum, dedi. Kabul ettiler kutlu sahabiler
Sa’lebe (Radıyallahu Anh) ’ın bu isteğini.
Sa’lebe (Radıyallahu Anh) henüz Mescid’e girmişti ki; Allah Rasûlü ( Sallallahu Aleyhi Vesellem )’in o lâtif sesini, kıraatini işitti. O (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ’in sesini işitmesiyle kendinden geçti. Bayıldı düştü yere. Rasûl-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi Vesellem ) selam verince onları gördü ve sordu:
- Ya Ömer ! Ya Selman! Sa’lebe’ye ne oldu?
- Ya Rasûlallah sesinizi işitince bayıldı, dediler.
Kâinatın Efendisi (Sallallahu Aleyhi Vesellem ) Kalktı O’nu hareket ettirdi, ayılttı ve sordu:
- Neden kaçtın bizden Ya Sa’lebe?
- Günahım yüzünden Ya Rasûlallah ! dedi Sa’lebe.
- Sana günahları ve hataları yok eden bir âyet bildireyim mi? Kafasını salladı Sa’lebe ' evet' anlamında.
'Deki; Rabbimiz! Bize dünyada iyiyi ve güzeli ahirette de iyiyi ve güzeli ver. Bizi ateşin azabından koru.” (Bakara 202) .
- Günahım Ya Rasûlallah daha büyük!
- Bilakis Allah’ın kelamı daha büyüktür! buyurdu Allah Rasûlü (Sallallahu Aleyhi Vesellem ). Sonra evine dönmesini emretti O’na. Döndü Sa’lebe dönmesine, ancak bir türlü kendine gelemedi. Üzüntüden hastalandı, yatağa düştü vücudu kaskatı kesildi. Bir hafta sonra kutlu sahabi Selman Peygamber(Sallallahu Aleyhi Vesellem ) ’in huzuruna geldi.
- Ya Rasûlallah ! Sa’lebe’den haberiniz var mı? Muhakkak o günahından ötürü hasta, harab ve bitab düştü dedi. Selman’ın bu sözü üzerine hemen ayağa kalktı Rasulullah: 'Kalkınız birlikte yanına gidelim! ” buyurdu.
Gittiler yanına. Sa’lebe çok bitkin ve tanınmayacak haldeydi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem ) O’nun başını kaldırarak mübarek kucağına koydu. Ancak Sa’lebe ani bir hareketle başını O (Sallallahu Aleyhi Vesellem ) ’in kucağından kaçırdı. Rasulullah sordu:
- Başını kucağımdan niçin kaçırdın?
- Çünkü o, günahlarla doludur, dedi Sa’lebe.
- Şikayetin nedir?
- Günahlarım, Ey Allah’ın Rasûlü! Kemiğimin etimin ve derimin arasında karınca yürümesi gibi dolaştığını hissediyorum.
- Neyi arzuluyorsun?
- Rabbimin mağfiretini.
O sırada Cebrail(Aleyhisselam) geldi ve vahyetti:
- Ya Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vesellem )! Rabbin sana selam ediyor ve diyor ki: 'Eğer bu kulum gerçekten yer dolusu günahla bana gelse ben de O’nu yer dolusu mağfiretle karşılarım.'
Nebiyy-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi Vesellem ) bunu Sa’lebe’ye bildirince, Sa’lebe bir çığlık attı ve ruhunu Hakk’a teslim etti.
Rasulullah O’nun yıkanarak kefenlenmesini emretti. Namazını kıldırdığı zaman da, parmak uçlarına basarak yürüdüğü görüldü. Defin işleri tamamlandığında ashab-ı kiram sordular:
- Ya Rasulallah! Seni namaz esnasında parmak uçlarına basarak yürürken gördük. Sebebi nedir. Buyurdular ki:
'Beni, hak ile nebi olarak gönderene yemin ederim ki, Sa’lebe’yi tezyin etmek için meleklerden inenlerin çokluğu sebebiyle ayağımı basacak yer bulamadım.'
Melekler’in tezyîn ve tekfîn ettiği,
'Cehennem’den Kaçan Adam' Rabbi’nin mağfiretine ermişti.
Ne mutlu Cehennem’den
kaçabilenlere...
Ne mutlu Sa’lebe’ye...