GÜLCEMAAT DİYARINA HOŞGELDİNİZ
   
  Yeni islami Portaliniz
  SABIR
 


Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a, Salat ve Selam biricik önderimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e, ailesine, ashabına ve onun yolunu takip eden Müslümanların üzerine olsun.

A) Sabrın Mahiyeti:

Arapça bir kelime olan sabır kelimesi sa-be-ra kökünden gelip sözlükte birini bir şeyden alıkoymak, hapsetmek, tutmak, dayanmak, musibet ve belalara karşı dayanmak gibi manalar ifade eder.1

Istılahî olarak ise sabır: Şeriatın ve aklın gerektirdiği durumlarda nefsi hapsetmek, kendine hâkim olmak manalarını ifade eder.

Yahya bin el-Yeman der ki: Sabır Allah’ın sana rızık olarak verdiği halden başkasını temenni etmemek, Allah’ın senin için hükmetmiş olduğu dünya ve ahirete dair hükümlerine rıza göstermektir.2

İnsanın yaratılış gayesinin Allah’a kulluk (51/56) ve bu kulluk çerçevesinde bir takım imtihanlardan geçmek (2/155, 47/31) olduğunu hatırladığımızda sabrın imanımızın olmazsa olmazlarından olduğunu kavrayabiliriz. Nitekim Kur’an-ı Kerimde sabrın müştakları (türevleri) ile birlikte yüz üç yerde zikredilmesi, peygamber efendimizin Taberani’de geçen “Sabır imanın yarısıdır” hadisi, Hz. Ali (r.a)’nin; “Sabrın imana göre konumu başın cesetteki konumu gibidir” sözü bizlere sabrın önemini ve kapsamını bildirmektedir.

Seyyid Kutub ise sabrın önemi hakkında şöyle demektedir: Bu davada sabır, yol azığıdır. Çünkü yol uzun ve meşakkatlidir. Cezalar ve dikenlerle kuşatılmıştır. Kan, ceset, işkence, imtihanla doludur. Birçok şeye karşı sabretmek gereklidir. Nefsin şehvet ve arzularına, eğilim ve kibirlerine, zaaf ve eksikliklerine, acelecilik ve bıkkınlığına karşı sabır... İnsanların şehvetlerine, eksikliklerine, zaaf ve bilgisizliklerine, kötü düşüncelerine, bozuk tabiatlarına, bencilliklerine, kibirliliklerine, kaypaklıklarına ve sonuç için aceleci olmalarına karşı sabır... Batılın saldırganlığına, tağutların küstahlığına, kötülüğün kabarıklığına, şehvetin yaygınlığına, gurur ve tekebbürün azgınlığına karşı sabır... Öte yandan yardımcıların azlığına, destekçilerin zayıflığına, yolun uzunluğuna, zorluk ve sıkıntı anında şeytanın vesveselerine karşı sabır... Bütün bunlara karşı cihadın sürekliliğine ve nefislerde meydana getirdiği, acı, kin, öfke ve sıkıntı gibi çeşitli tepkilere... Kimi zaman hayırda güven zayıflığına, kimi zaman insan fıtratındaki ümit eksikliğine, kimi zaman da usanç, sıkıntı, karamsarlık ve ümitsizliğe karşı sabır... Bütün bunlardan sonra da güç, zafer ve galibiyet anında nefsi zaptetmeye, kibirlenmeden, intikam almaya yeltenmeden, bir hak olan kısası haksızlığa dönüştürmeden, bolluğu tevazu ve şükürle karşılamaya, bollukta da darlıkta da Allah’a bağlı kalma, O’nun çizdiği kaderine teslim olma, güven bağlılık ve huşu içinde her işi O’na havale etme hususunda sabır...

Bütün bunlara ve bu uzun yolun yolcusunun yol boyunca karşılaşacağı ve kelimelerin yetersiz kaldığı daha nicesine karşı sabır. Çünkü kelimeler bu zorlukların gerçek anlamlarını aktaramazlar. Yolun meşakkatlerini çeken, heyecan ve acılarını tadan kavrayabilir bunu ancak.

B) Sabrın kısımları:

Sabrı başlıca üç başlık altında inceleyebiliriz.

1) Yüce Allah’a İtaat Üzere Sabır:

a) İbadette sabır: “O, göklerin yerin ve onların arasında olanların Rabb’idir. O halde O’na ibadet et ve ona ibadetinde sabırlı ol.” (19/65) “Sabah, akşam Rabblerine onun rızasını dileyerek dua edenlerle beraber bizzat sen de sabret.” (18/28)

İmanın bir göstergesi olan salih ameller ancak sabırla işlenir. Sabır sayesinde hem amelin kendisinde olan güçlük, hem de nefsin o ameli işlemekteki isteksizliği aşılır.

b) İslam düşmanlarına karşı sabır: “Ey müminler, sabırlı olunuz, sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakınız, sürekli savaşa hazırlıklı olunuz ve Allah’tan korkunuz ki, kurtuluşa eresiniz.” (2/200)

c) Yolun uzunluğuna sabır: Allahu Teala İsra suresi on birinci ayeti kerimede; “İnsan pek acelecidir”, peygamber efendimiz ise Habbab bin Eret hadisinde “Fakat sizler acele eden bir kavimsiniz” buyurarak insanın fıtratını bizlere izah etmiştir. Nitekim çevremize baktığımızda insanların aceleci tavırlarını müşahede etmekteyiz. Müslüman ancak sabırla kuşandığı taktirde Rabbine kavuşuncaya kadar bu uzun ve meşakkatli yolda sebat edebilir. Aksi mümkün değildir.

d) İnsan(kardeş)ların eziyetlerine sabır: “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler...” (3/134) “İnsanların arasına karışıp onların ezalarına sabreden mümin, insanların arasına karışmayıp onların ezalarına sabretmeyenden daha hayırlıdır.” (Buhari-Müslim) Muaz bin Enes’den (r.a) rivayet edildiğine göre Nebi (s.a.v) buyuruyor ki: “Her kim yerine getirmeye gücü yetmesine rağmen öfkesini yenerse, Allah onu kıyamet günü bütün insanların huzurunda çağırır ve hurilerden dilediğini almakta onu serbest bırakır.” (Ebu Davud- Tirmizi)

Davet ve cihad sahasında çalışan her müminin sıkça karşılaşacağı ve belki de sabredilmesi en zor bölüm budur. Dine hizmet etmeyi kendisine amaç edinen her müminin bu eziyetlere karşı ecrini Allah’dan bekleyerek sabretmesi zaruridir. Uzlete çekilmeyi, cihadı ve daveti terk etmeyi hiçbir zaman düşünmemelidir. İnsanların gerek yapılan iyiliğin kadrini bilmemesi gerekse davete tepki göstermeleri onu yolundan çevirmemelidir. Nitekim atalarımızın iyilik yap denize at, balık bilmez ise halık (yaratan) bilir darbı meseli de bu husus da oldukça manidardır.

2) Masiyetleri Terk Üzere Sabır:

“Kötü şeyleri terk et” (73/5)

Şeytan, günahları insana süslü ve güzel göstererek onları işlemeye davet eder. Mümin bu hususta uyanık bulunarak Allahu Teala’nın bizlere düşman olarak sıfatlandırdığı şeytanın tuzağına düşmemelidir.

3) Musibetlere Katlanmak Suretiyle Sabır:

“Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.” (47/31) “(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet peygamber ve beraberindeki müminler; Allah’ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.” (2/214) “And olsun sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.” (2/155)

Kul kimi zaman bedeniyle, malıyla, evladıyla, ailesiyle, kardeşleriyle sınanıp belaya uğratılabilir. Müslümana düşen Yüce Allah’ın bir hikmete bağlı olarak hakkında dilemiş olduğu bu musibetlere sabretmesidir.

Şunu unutmamak gerekir ki her ne kadar musibetlere sabretmek zor olsa da rahatlığa, bolluğa karşı sabır göstermek çok daha zordur. Nitekim Kur’an’da zikredilen azgın kavimlerin ele başlarını çeken insanların nimetler içinde yüzdüklerini (34/34, 43/23, 56/45, 17/16, 23/33,64) görmekteyiz. Abdurrahman bin Avf ise bu hususta şöyle demektedir: Bizler zorluklarla imtihan edildik sabrettik fakat rahatlık ve kolaylıkla imtihan olunca sabır gösteremedik. Seleften bazıları ise şöyle demiştir: Belaya müslüman da kâfir de sabreder. Fakat afiyete ancak sadıklar sabır gösterebilirler. Diğer bir ifade ile selef şöyle demektedir. Dünya bizlere kapılarını kapatıp fakirlik, korku, açlık ile imtihan edildiğimizde sabrettik. Fakat mal, mülk, makam, dünya nimetlerinin bolluğu ile imtihan edildiğimizde gereken sabrı gösteremedik. Amr bin As ise oğluna ölüm döşeğinde şöyle tavsiye etmektedir: Oğlum bizler hayatımızda üç devir gördük. Birinci bölümde bizler cahiliyenin bataklığı içinde idik, kadınlarımızı mal sayar, kız çocuklarımızı diri diri toprağa gömerdik. İkinci bölümde Allah’ın Rasulu geldi ve bizleri cahiliyenin bataklığından İslam’ın izzetine çıkardı. Bu hayatımızın en güzel devri idi. Üçüncü devirde ise Rasulullah (s.a.v) vefat etti. Dünya bizlere kapılarını açtı. Allah (c.c) bizlere iktidar ve mülk verdi fakat bizler gereken sabrı gösteremedik. Bizler de hassaten dünyanın bütün nimetlerinin önümüze serildiği, insanların birçoğunun dünyalık iktidar, zevk ve sefası için koşturduğu hatta ve hatta karşısındaki insana parasına göre değer verdiği bir ortamda -ki ciğeri beş para etmez sözü bunun bir tezahürüdür- dünyanın lüks ve eğlence bataklığına karşı uyanık olmamız ve gerekli sabrı göstermemiz gerekmektedir. Allah’u Teala’nın sabır konusunda peygamberimize Sad suresi on yedinci ayeti kerimede; “Ey Muhammed! Onların söylediklerine sabret, kulumuz, Davut’u, o kuvvet sahibi zatı hatırla. O daima Allah’a yönelirdi.” buyurarak birçok zorluklara maruz kalan Nuh (a.s) veya Zekeriyya (a.s) gibi peygamberler yerine Hz. Davud (a.s) gibi iktidar sahibi bir peygamberi örnek göstermesi bu ince noktaya temas etmek içindir.

C) Sabra Yardımcı Unsurlar:

1) Namaz: “Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyiniz...” (2/45), “Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyiniz. Muhakkak Allah sabredenlerle beraberdir.” (2/153), “Ey örtünüp bürünen! Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl.” (73/1, 2)

2) Oruç: Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyiniz ayetindeki sabır kelimesini oruç olarak tefsir eden müfessirler de bulunmaktadır. Nitekim peygamber efendimizin evlenmeye güç yetiremeyen kimselere orucu tavsiye etmesi, Allahu Teala’nın ise oruc tutanların ecrinin kendisine ait olduğunu bildirmesi, orucun sabır ile olan bütünlüğünden kaynaklandığı ifade edilmektedir.

3) Salih insanların başlarına gelenleri tefekkür: “Eyyub’u da (an). Hani Rabbine: “Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti.” (21/83) , “İsmail’i, İdris’i ve Zülküf’ü de hatırla. Bunların her üçü de sabırlı kimselerdi.” (21/85) Allahu Teala bu ayetlerde peygamberimize ve dolayısıyla bizlere geçmiş salih insanları anıp onların hayatlarından gerekli ibretleri almamızı emretmektedir. Bu hususta peygamber efendimizin Habbab bin Eret’e şu tavsiyesi de manidardır: “...Sizden önceki ümmetlerden adamın biri yakalanır, yerde kazılan kuyuya konur; daha sonra bir testere getirilerek başına yerleştirilir ve başı biçilerek ikiye ayrılır; etlerinin, kemiklerinin derinliklerine işleyecek şekilde vücudu demir taraklarla taranır; fakat bütün bu eziyetler adamı dininden vazgeçirmeye yetmezdi...” (Buhari, Ebu Davud, Nesei) Nuh (a.s)’ın dokuz yüz elli yıl tebliğine karşı kendisine iman edenlerin bir gemi dolu olması, Musa (a.s)’ın Firavun’un, İbrahim (a.s)’ın Nemrut’un zulumlerine maruz bırakılıp yurtlarından göç etmek zorunda kalmaları, Zekeriyya (a.s)’ın kavmi tarafından şehit edilmesi, Peygamberimizin hakaretlere maruz kalması, yoluna dikenler dökülmesi, sırtına deve işkembesi konulması, yurdunu terk etmek zorunda bırakılması... Günümüzde ise Amerikan’ın Afganistan’daki müslümanları bombalaması, zindanlara doldurması, mel’un yahudilerin filistinli kardeşlerimizi katletmeleri ve benzeri olayların seyri bizlere talip olduğumuz yolun tabiatını göstermektedir. Bunu kavrayan her mümin başına gelen musibetler hususunda kendisinden üstündeki insanlara bakıp kendi haline şükretmeli ve kendini o zor imtihanlara manen ve madden hazırlamalıdır.

4) Bu konudaki nassları tefekkür: “... Kişi dinine göre belaya maruz bırakılır...” (Tirmizi, İbn Mace), “...Mükâfatın büyüklüğü belanın büyüklüğü oranındadır...” (Tirmizi), “Allah (c.c) bir kula hayır dilerse ona musibet verir.” (Buhari) Zikredilen hadisleri iyi kavrayan bir müslüman, kendisi musibetler ile imtihan edildiğinde Allah’ın kendisi için hayır dilediğini bilir ve dolayısıyla imtihanlara karşı sabretmek de zorlanmak şöyle dursun, aşıkın maşuku uğruna çekmiş olduğu eziyetler ona zevk verir kabilinden, imtihanlardan, Allah yolunda çekmiş olduğu eziyetlerden dolayı zevk alır.

D)Sabrın Fazileti:

Sabır karşılığı Cennet’i yaratan Allah’tan başkasının bilmediği, ebedi nimetlerin bulunduğu Cennet’tir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Sabretmenize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir.”(13/24), “Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve ipekleri lütfeder.” (76/12)

Kur’an’da Allahu Teala hayır işleyenler için; “Güzellikle gelen için getirdiğinin on misli (ecir) vardır.” (6/160), infak edenler için; “Mallarını Allah yolunda infak edenlerin hali, yedi başak bitiren ve her başağında yüz tane bulunan tek bir tohum gibidir.” (2/261) buyurarak bu amelleri belli bir katsayı ile sınırlandırmasına karşın sabır için; “Sabredenlere ecirleri şüphesiz hesapsız verilir.” (39/10) buyurarak sabrın hepsinin üstünde olduğunu bizlere beyan etmektedir. Bizler zikredilen bu ecre nail olabilmemiz için peygamberimizin belirttiği gibi musibetin ilk anında gereken teslimiyeti göstermeliyiz. Musibete uğrayan kimsenin şu duayı yapması da sünnettendir: “Bizler Allah içiniz ve muhakkak ki O’na dönücüleriz. Ey Rabbim benim musibetimden ecrimi ver ve onun yerine bana hayır bırak.” (Müslim)

E) Sabrın Faydaları:

Allah’ın yardımı: “And olsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur...” (6/34)

Önderler tayini: “Sabrettikleri ve ayetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların içinden, buyruğumuzla doğru yola ileten rehberler tayin etmiştik.” (32/24) Yoksa Allah hiçbir zaman kendi yolunda didinmeyen en ufak bir eza ve cefaya katlanmayan, sıkıntılara yanaşmayan, serin gölgeliklerde veya sıcak yerlerde yan gelip yatıp da ne yapabilirdik biz yeryüzünde zayıf bırakılmıştık diyen insanlara önderler vermez.

Düşmanların hileleri bir zarar vermez: “Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez...” (3/120)

Manen rahatlık: Bazı sıkıntılar vardır ki kulun irade gücünü aşar. Böyle felaketler geldiği zaman insan sabrın şuurunda olması onu manen takviye eder. Sabırsız insanlar her zaman bir darlık içerisindedirler. Onlar olaylar karşısında dayanıksızdırlar. Çok şey isterler, küçük şeylerden rahatsız olurlar. Ellerindeki geniş nimetin kıymetini bilemezler, daha fazlasına ve hatta başkalarının hakkına göz dikerler. Az bir darlık görünce perişan olurlar, tahammül edemezler.

F) Sonuç:

“Sabret! Senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma!” (16/127), “(Resulum!) Sen şimdi sabret. Bil ki Allah’ın vadi gerçektir. (Buna) iyice inanmamış olanlar, sakın seni gevşekliğe sevk etmesin.” (30/60)

Müslüman şunu iyi bilmelidir ki bizleri Allah’ın yardımına ulaştıracak en kısa yol eğip bükmeden hakka tabi olmak ve bu yolda gelecek eziyetlere karşı sabrı kuşanmaktır. Kavramlarımızın yozlaştırıldığı günümüzde sabrı iyi anlamak zorundayız. Sabır, mahkumiyete, meskenete ve zillete razı olmak, haksız tecavüzlere, insan haysiyetine gölge düşürecek saldırılara katlanmak ve bunlara ses çıkarmamak anlamına gelmez. Sabır ile tembelliği, korkaklığı birbirinden iyi ayırt etmek zorundayız. Özellikle zulmün ayyuka çıktığı, mazlumların iniltilerinin semayı titrettiği günümüzde sabır kılıfı ile yapılanlara ses çıkarmamak, güç nisbetince bunlarla mücadele etmemek sabır değil tembelliğin kamuflesi, zilletin ise ta kendisidir. Sabır aktif bir direniştir. İslam’ı tekrar hayata hakim kılmak isteyen herkes sabrı bu manası ile anlamak ve hayatına geçirmek zorundadır. Aksi taktirde ne dünyada ne de ahirette kurtuluşumuz mümkün değildir.

“... Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı sabit kıl. Kafir kavme karşı bize yardım et.” (2/250)

“... Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, müslüman olarak canımızı al.” (7/126)
 
 
  Bugün 139 ziyaretçi (166 klik) kişi burdaydı! gullerinefendisi1.tr.gg  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol