Rızâ'nın Fazileti ve Hakikati
Rızâ, Allah Teâlâ'nın kuldan razı olması ve kulun O'ndan razı olması diye ikiye ayrılır. Ancak, bu iki rızâ türü birbirinden ayrılmazlar. Çünkü Allah Teâlâ kuldan razı ise, kul da O'ndan razı olur. Bunun aksi de doğrudur. Yani, kul Allah Teâlâ'dan razı ise, Allah Teâlâ da kendisinden râzıdır. Onun için, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
"Allah onlardan râzıdır. Onlar da Allah'tan râzıdırlar." (Beyyine Bir âyette de: "Allah'tan razı olmak en büyük amel, Allah’ın razı olması ise en büyük mükâfattır." (Tevbe, 72) denilmiştir.
Rızâ’nın fazileti hakkında Allah Rasûlü (sa) da şunları söylemiştir:
"Allah Teâlâ cennet ehline görünür ve onlara şunu söyler: 'Ben size verdiğim sözü yerine getirdim; nimetimi üzerinizde tamamladım ve sizi ikram yurdu olan cennete yerleştirdim. Bundan sonra benden ne istersiniz?’ Cennet ehli: 'Rabbimiz! Bizden razı olmanı isteriz.’ derler." (Ebu Ya'lâ, Bezzâr, Taberânî)
"Ne mutlu o kimseye ki, İslâm’a hidâyet edilmiş, rızkı kifayet miktarı verilmiş ve kendisi buna rızâ göstermiştir." (Geçti)
"Bir kul rızkın azı ile Allah Teâlâ'dan razı olursa, Allah Teâlâ da amelin azı ile ondan razı olur." (Deylemî)
"Allah Teâlâ bir kulunu sevmek istediği zaman, onu (varlık veya yoklukla) imtihan eder. O bu imtihanı şükretmek, sabır ve rızâ göstermek suretiyle kazanırsa, onu sever." (Geçti)
"Ümmetimden bir taife, kendilerinden hesap sorulmadan cennete gönderilirler. Melekler onlara, 'Ameliniz neydi?’ diye sorunca da şöyle derler: "Biz halvette iken de Rabbimize karşı günah işlemekten sakınırdık ve O'nun bize takdir ettiği rızka rızâ gösterirdik." (İbnu Hibban)
"Ey fakirler! Fakirliğinizin sevabını almak istiyorsanız, rıza gösterin." (Geçti)
"Allah Teâlâ’nın sizden razı olmasını istiyorsanız, siz de O'ndan razı olunuz." (Hâkim)
"Allah Teâlâ buyurdu ki: Kaderi ben takdir ettim; tedbiri ben tayin ettim ve bunları ben istedim. Kim bunlara rızâ gösterirse, ben de ondan razı olurum. Kim kızgınlık gösterirse, ben de ona kızarım." (Taberanî)
"Allah Teâlâ, adaletinin gereği olarak mutluluk ve huzuru yakîn ve rızaya, mutsuzluk ve huzursuzluğu da şüphe ve kızgınlığa yerleştirmiştir." (Taberanî)
Allah Rasûlü (sa), hicret yolculuğunda Kuba'ya geldiğinde orada bir toplulukla karşılaşır ve onlara:
-"Kimlersiniz?" diye sorar. Topluluk:
-"Biz mü’minleriz." derler. Allah Rasûlü (sa):
-"İmanınızın alâmeti nedir?" diye sorar. Topluluk:
-"Biz belâya sabreder, nimete şükreder, takdire rıza gösteririz." derler. Bunun üzerine Allah Rasûlü (sa) şöyle der:
-"Öyleyse, siz gerçekten mü’minlersiniz." (Geçti)
Mâlik İbni Enes (ra) şunu söylemiştir:
"Ben yirmi yaşıma kadar on sene Allah Rasûlü’nün ev işlerinde kendisine hizmet ettim. Bir gün bile bana, yaptığım bir şeyden dolayı, 'Niye yaptın?’ veya yapmadığım bir şeyden dolayı, 'Niye yapmadın?’ veya olan bir şey için, 'Keşke olmasaydı!’ veya olmayan bir şey için, 'Keşke olsaydı!’ demedi. Dediği şey: ‘mukadder olsaydı olurdu.’ demekten ibaret idi." (Muttefekun aleyh)
Allah Teâlâ’nın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bazen ben bir şey isterim, kul ise başka bir şey ister. Fakat benim istediğim olur. Kul, benim istediğime rızâ gösterirse, ben de onu razı ederim; rıza göstermezse ben onu kendi istediğini gerçekleştirmek için çalıştırıp yorarım, sonra yine kendi istediğimi yaparım."
Abdullah İbni Abbas (ra) şöyle demiştir: "Kıyâmet gününde en evvel cennete davet edilenler, her hâl ve durumda Allah Teâlâ'ya hamd edenlerdir."
Hz. Ömer (ra) şöyle demiştir: "Varlık veya yokluk içinde yaşamak benim için aynı şeydir."
Ömer İbni Abdulaziz (ra) şöyle demiştir: "Benim sevincim, kaderin tecellilerini seyretmektir."
Ömer İbni Abdulaziz'e, "Ne istersin?" diye sorduklarında da şöyle demiştir: "Allah Teâlâ'nın takdir ettiği şeyi isterim."
Meymun İbni Mehrân şöyle demiştir: "Kadere razı olmayanın akılsızlığına devâ ve ilaç bulunmaz."
Muhammed İbni Vâsih'in ayağında ağrı yapan bir çıban çıkmıştı. (İhtimal ki, bu bir kanser çıbanıydı ve ağrısı çok fazlaydı.) Bir adam, "Bu çıbandan dolayı sana acıyorum." dedi. Muhammed şu karşılığı verdi: "Bense, onun gözümde çıkmadığına sevinip şükrediyorum."
Bir abid, rüyasında bir çobanı cennette görür ve ertesi gün yanına gidip amelini öğrenmek ister. Fakat, çobanın fevkalâde bir amelini görmez. Bunun üzerine ona, "Başka bir amelin yok mu?" diye sorar. Çoban, şu cevabı verir: "Yok. Ancak bir huyum vardır. Ben zorlukta olsam rahatlıkta olmayı, hasta olsam sıhhatte olmayı, güneşte olsam gölgede olmayı temenni etmem." Abid, onu dinledikten sonra şunu söyler: "Bunu sadece bir huy olarak görme; bu amellerin en üstünüdür."
Ebud Derdâ (ra) şöyle demiştir: "İmanın zirvesi Allah Teâlâ'nın hükmüne sabretmek ve O'nun kaderine rızâ göstermektir."
Rabia şöyle demiştir: "Kul nimete sevindiği gibi, musibete de sevinirse rıza mertebesine çıkmış olur."
Fudayl şöyle demiştir: "Allah Teâlâ'nın istenilen şeyi vermesiyle vermemesi aynı ruh hâliyle karşılanırsa rıza mertebesine ulaşılmış olur."