GELECEK NEDİR? SİZCE
Kendileri için bir "gelecek" kurma arzusu, insanların temel arzularındandır. Fakat "gelecek" nedir? Ölümün kol gezdiği bir dünyada "gelecek" var mıdır? Ölüm tehdidi altındaki birkaç nefeslik zaman "gelecek" olabilir mi? Elli atmış sene boyunca "gelecek" hazırlığı yapan insanlar için üç beş senelik ihtiyarlık, hastalık ve ölüm dönemini "gelecek" saymaktaki tuhaflık ve yanlışlık açık değil midir?
Fıtrat (yaratılış ve yaratılıştan gelen hisler) yalan söylemez ve yanılmaz. Onun için, herkesin fıtratında mevcut olan "gelecek" hazırlama ihtiyacı bir gerçektir. Fakat, çoğu kimseler bu geleceğin tesbit ve tayininde nefis ve şeytanın oyununa gelerek hataya düşerler. Halbuki, fıtratın da talip olduğu bu "gelecek", cenneti kazanmak ve orada mutluluk içinde yaşamaktır. Allah Rasûlü (sa), "Cennet ehline, 'Bu cennet bütün nimetleriyle size miras edilmiştir.’ diye seslenilir." (A'râf, 43) âyetini tefsir ederken şöyle buyurmuştur:
"Bir melek cennet ehline şöyle seslenir: 'Ey cennet ehli! Sizin için burada devamlı sağlık vardır. Siz burada hiç hastalanmayacaksınız. Sizin için burada devamlı yaşamak vardır. Siz burada hiç ölmeyeceksiniz. Sizin için burada devamlı gençlik vardır. Siz burada hiç ihtiyarlamayacaksınız. Sizin için burada devamlı sevinç vardır. Siz burada hiç üzülmeyeceksiniz." (Müslim) Yine O, "Rabbinden korkanlar için iki cennet vardır." (Rahman, 46) âyetini tefsir ederken de şöyle buyurmuştur: "Bu cennetlerden birisi, köşkleri ve bütün eşyasıyla altından, diğeri de saf gümüştendir." (Muttefekun aleyh)
Herkesin cennetteki yeri ve derecesi ameline göredir. Onun için Allah Teâlâ, kullarını bu konuda yarışmaya davet ederek şöyle buyurmuştur: "Rabbinizin mağfiretini ve genişliği göklerle yer kadar olan cenneti kazanmak için yarışın. Bu cennet, Allah'a ve peygamberlerine iman edenlere va'dedilmiştir. Bu (cennet veya iman), Allah’ın fazl ve keremidir, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl ve kerem sahibidir." (Hadîd, 21)
"İyiler nimet içindedirler. Koltuklarda oturup güzellikleri seyrederler. Yüzlerinde mutluluk neşesini görürsün. Onlara, damgalı, mühürlü (açılmamış, el değmemiş) halis bir içki sunulur. Bu içkinin son yudumu da misktir. Bir şey için yarışmak isteyenler, bu mutluluğu yakalamak için yarışsınlar." (Mutaffifîn, 22-26)
"Bak, dünyada insanları nasıl birbirinden üstün kılmışız. Ahiretteki üstünlükler ve dereceler buradakilerden daha çok ve daha büyüktür." (İsrâ, 22)
Şaşılacak şeydir ki, bazı insanlar dünyadaki nimet, servet ve derecelerde herkesin önünde olmak ister ve bunu sağlamak için geceli gündüzlü çalışırlar. Cennet mevzuunda ise kanaatkar geçinir ve, "Bir köşeye sıkıştırılsak yeter." veya, "Cehennemde ebedî kalmasak da iyi." derler. Aslında bunların bu kanaatkârlığı, yanlış bir seçimin tabiî ve kaçınılmaz sonucudur. Çünkü Allah Teâlâ, her insana ancak bir kalb vermiştir. İnsan bu kalbini neye kaptırırsa, onun dışındaki şeyler kendisi için ikinci plana düşer ve hatta bütünüyle silinip yok olurlar. Bu kural, kalbini dünyaya kaptıranlar için de, onu ahirete yönlendirenler için de böyledir. Hâl bu olunca, dünyayı seven ve kalbini onun sevgisiyle doldurup şişiren bir insanın ahiret ve cennetin yüksek derecelerine talip olması ve hatta bunların asıllarıyla ciddi bir şekilde ilgilenmesi mümkün değildir. İ. GAZALİ